Maalesef görmek nasip olmadı!


Hasta yatağında bir sağa bir sola döndü ama canı bir türlü rahat etmiyordu. Ne sırtındaki ağrılarını dindirebiliyor nede geçmiş günlerini unutabiliyordu. Yattığı yerden salonda oturan bakıcısına seslendi kendisine bir bardak su getirmesini istedi. Hizmetçi koşarak istediği suyu getirdi. Başını yastıktan kaldırdı. Bardağı dudaklarına yaklaştırdı. Besmelenin ardından üç yudumda suyu içti. Sonra teşekkür ederek bakıcısına gidebileceğini söyledi.

Tekrar yatağına uzandı yorganını başına çekti. Gözlerini kapadı. Birden yıllar öncesine gitti. Güneşli bir Temmuz sabahında ilk oğlu Ömer dünyaya gelmişti. İşte çalışıyordu. O zamanlar gençti güçlüydü. Taşı sıksa suyunu çıkarır derler ya öyle işte. Haberi duyar duymaz bir solukta müdürün yanına vardı, heyecanlı heyecanlı izin isteyerek hastaneye koştu, eşi yatağında yatıyor kucağında bir bebek etrafında görevliler ve de kardeşi onunla ilgileniyor. Sevinçle içeri girdi kıpır kıpırdı oğlunu eline aldı kucakladı havaya kaldırdı nasılda sevinçliydi, nasıl gülüyordu gözleri oğlundan başka hiçbir şey görmüyordu. Artık varsa yoksa onun için tek varlık tek sevgili tek gerçek oğluydu.

Ne güzel günlerdi hafta sonları yâda izinli olduğu günlerde hep beraber çıkıp gezer eğlenirdik diye düşündü. Yaz tatili gelince arabaya atlar ailece tatile giderdik. Denize girer saatlerce yüzerdik. Birbirimize su atar suyun içerisinde boğuşur bazen de yarışa kalkardık bakalım kim daha hızlı, kim daha uzun yüzecek diye iddiasına girerdik. Kaybeden dondurmaları alacaktı. Kazansam da kaybetsem de dondurmaları almak hep benim üstüme kalırdı diye geçirdi aklından ve sanki o günü yeniden yaşıyor gibi heyecanlandı titredi kendi kendine gülümsedi.
……..
Yeniden hizmetçisini çağırdı. Saati sordu aldığı cevaba göre daha akşama vardı henüz erken belki gecikebilir ama mutlaka gelecektir benim biricik oğlum , diye düşünüp teselli bulmaya çalıştı.
Yeniden gözlerini kapadı yine geçmiş deki hayallerine daldı. Bir keresinde de tatil dönüşü yolda çok büyük bir kazayı son anda atlatmışlardı adeta ölümden dönmüşlerdi ama bu onların tatil planlarını hiç mi hiç değiştirmemişti.

Bazen şehir içerisinde gezmeye çıkar şu mağaza senin bu mağaza benim demez dolaşır sevdiği elbiselere bakar para olmasa da almanın hesaplarını yapar zamanı geçirirdik..

Sağlıklı neşeli güzel günler çok çabuk geçti. Öyle çabuk geçti ki zamanın nasıl geçtiğinin hiç farkına varamadık, geçen sadece zaman değildi. Ömür giderken beraberinde sağlığımızıda da gençliğimizide de cesaretimizi de gücümüzü de alıp götürmüştü.

O taşı sıksa suyunu çıkaracak insan nerdeyse ayağa kalkamaz hale gelmiş ihtiyacını göremeyen bir zavallı olmuştu artık ihtiyaçlarını karşılamak için yanında mutlaka bir yardımcı gerekiyordu. Onun içinde en iyisi maaşlı bir bakıcıydı. Eğer insanın bakacak kimsesi yoksa tek yapabileceği tabi oda parası varsa vicdanlı bir bakıcı tutmaktır iyikide tutmuşum yoksa halim ne olurdu diye geçirdi aklından.

Bakıcı gelerek bir ihtiyacı olup olmadığını sordu. Eğer izin verirse iki saatliğine çarşıya çıkacağını ve kızına istediği elbiselerini alacağını söyledi.Düşünmeden izin verdi.İstediğin gibi git ve gecikmeden gel  kızım dedi yalnız çıkarken kapıyı iyi ört ki beni rahatsız edecek bir durum olmasın deyip bakıcının çıkması ardından yeniden  hayallerine devam daldı, kolay değil geride tam bir ömür vardı acılarıyla tatlılarıyla sıkıntılarıyla özlemleriyle koca bir ömür..

Ömer ortaokulu bitirirken yatılılık sınavlarına girecekti. Kayıtların başlaması üzerine Bir sabah erkenden kalkıp yola düştüler minibüs otobüs vapur derken güç bela sınavların yapıldığı salona ulaştılar ama maalesef sınavı kazanamamıştı. O gün üzülme demişti öteki sınavlarda başarılı olursun bir iki derken sonunda istediği sınavı kazandı aileden ilk ayrılıştı çok zor gelmişti ama yapacak bir şeyde yoktu. Okumaya gurbete gitmişti yıllar sonra diplomasını alıp yeniden aileye dönmesi büyük sevinçlerle karşılanmış sabaha kadar oturup sohbetler yapıyorlardı okul hatıralarını anlatıyor nerede neler yaptıklarını hocalarla aralarında geçen tartışmaları hele de hocasının onu dersten kovmasını bir başka heyecanla anlatır. Artık o günlerin geride kaldığını öğünerek söylerdi. Bu bile bizim için ayrı bir eğlenceydi diye düşündü.

Aradan yaklaşık üç saat geçmişti uykudan uyandı çevresine baktı kimse yoktu salondan televizyondan geldiği anlaşılan müzik sesi yanında mutfaktan da bardak tabak seslerinin gelmesi bakıcının eve döndüğünü gösteriyordu. Buda olmasa ben ne yapardım halim ne olurdu diye düşündü sonra da aklı yine eski günlere gitti…


Bir sabah erkenden kalkmış işe gitmek için hazırlanıyordu bir yandan da artık yorulduğunu dinlenmek istediğini herkes mışıl mışıl uyurken hafta sonu bile ek iş yapmak dinlenmeden durmadan çalışmak artık canına tak demişti. Hele şu işlerim yoluna bir girsin ilk yapacağım iş hafta sonu çalışmayı bırakmak olacak demişti. Ama o hafta sonu hiç olmamıştı maalesef bir türlü işler yoluna girmemişti işlerin yoluna girdiği zamanda da etrafında kimse kalmamıştı kala kala bir bakıcıya kalmıştı işte insana da en çok ağır gelen de bu oluyordu. Yıllarını verdiği çocukları nerede neden hiçbiri yanında değildi ama mutlaka gelirler ben onlar için hayatım boyunca nelere katlandım ne zorlukları aştım nelere göğüs gerdim onları hayata hazırladım onların bu yapılanların hepsini bilmezse bile en azından akıllarını kullanıp nasıl bu duruma geldiklerini anlamayacak kadar basiretsiz olabileceklerini düşünmek bile istemiyorum.

Bu düşenceler içersinde hayli zaman geçti vücudu terlemişti. Namaz vakti de geliyordu kalkıp akşam namazı için hazırlanmalıyım ama terli yataktan çıkarsam daha kötü olabilirim deyip bakıcıyı çağırdı üzerindeki elbiselerini değiştirmek için yeni elbiseler istedi bakıcı getirdiği elbiseleri yanına bıraktı giyinmesi için odadan çıktı. Yavaşça kalktı elbiselerini değiştirdi. Odadan çıktı lavaboya gitti abdestini aldı. Ezanla birlikte namazını kılmak için kıbleye yöneldi. Büyük bir huşu içinde niyet ederek ellerini kaldırdı Allahuekber diyerek namazını kılmaya başladı…

Günler geçiyor arada bir bakıcıya seslenip bir haber olup olmadığını soruyor fakat hep aynı cevabı almak artık kendisine ıstırap vermeye başlamıştı. Nerede canından çok sevdiği çocukları hani her zaman beraber olacaktık iyi günde kötü günde varlıkta yoklukta birbirimizi hiç unutmayacaktık. Dünyanın öbür ucunda da olsak mutlaka koşup gelecektik….

Gün geçtikçe vücuda hastalığına karşı açmış olduğu savaşı kaybediyordu gücü günden güne azalmaya hatta namazını bile kılmakta zorlanmaya başlamıştı. Artık odanın içerisinde bile dolaşamıyor ama onu ayakta tutan tek güç olan ümidini hiç kaybetmiyordu.

Son günlerde iyice ağırlaştı. İlaçlarını aksatmamaya özen gösteren bakıcı yavaş yavaş ondan ümidini kesmeye başlamış ama onun ümitleri hala devam ediyor hala birileri son nefesinde de olsa son bir defa onu ziyarete gelecek kollarını boynuna saracak yanaklarından öpecek ona eski aile sıcaklığını yeniden bir kez olsun yaşatacaktı.

Yatağından doğrulmaya çalıştı ama gücü yetmedi bakıcıya seslendi kendisini kaldırmasını istedi. Yatakta doğruldu, arkasına yastıklar koyuldu zorla konuşmaya çalışıyordu. Hüzünlü bir halde gelen giden arayan olmadı mı diye sorusuna bakıcı üzülerek ama yinede belli etmeden hayır efendim arayan da gelende olmadı diye cevapladı.

Bakıcı yavaşça odadan çıktı salona giderek masanın gözlerinde bir şeyler aramaya başladı buralarda bir yerde bir telefon rehberi vardı nerede acaba derken defteri buldu, sayfalarını açıp içersinden son bir ümit olur diye oğlu Ömer’in telefonunu bulmaya çalıştı. Hemen telefonun başına oturup numaraları çevirdi.telefon uzun uzun çalmaya başladı ama cevap vermiyordu,belki telefona uzaktırlar biraz daha çaldırayım diye geçirdi aklından fakat nafile ne cevap nede telefonu açan yoktu.Kapatıp sonra tekrar arayayım dedi..

Akşama doğru son bir ümit diyerek tekrar telefonun başına gitti. Aynı numaraları çevirip beklemeye başladı. Bir kaç zil sesinden sonra telefon açıldı.Telefondan bir çocuk  sesi geliyordu!..
-Kimi aramıştınız
-Ömer bey’i Ömer Eryılmaz acaba kendisiyle görüşebilir miyim sözünden sonra kısa bir süre sessizlik oldu ardından

-Ben Ömer Eryılmaz buyurun beni aramıştınız,
Evet, Beyefendi ben babanız Remzi Eryılmaz’ın bakıcısıyım kusura bakmayın rahatsız ettim ama babanız çok ağır. Son bir kez olsun sizleri görmek istiyor sürekli soruyor artık mazeret bulmakta zorlanıyorum Lütfen gelip bir kez olsun onu ziyaret edin benim bu aramamdan da kendisinin haberi yok

-Babamın hasta olduğundan haberim yoktu peki nesi var!..
-Uzun süredir hasta yatıyor kanser bütün iç organlarını sarmış doktorlar artık tedavinin pek fazla bir etkisi olmayacağını kendisinin evinde istirahatının yapılmasının daha uygun olacağını söylediler. Bunu eşinize anlattım ama maalesef arayan soran olmayınca bende bir daha aramaya cesaret edemedim

-Peki, ben bir düşüneyim deyip telefonu kapattı.
Bakıcının artık yapabileceği bir şey kalmamıştı. Bir baba son günlerini yaşıyor, her şeyini verdiği göz nuru evladı ise umurunda bile değil artık ben ne yapabilirim ki insan olarak en azından onun son günlerini elimden geldiğince güzel geçirmesi için insani görevimi yapayım diye düşünüp yeniden hastanın yanına döndü..

Geceler gündüzleri gündüzler gecelerii takip etti. Remzi Bey gittikçe daha da ağırlaşıyordu. Nefes almakta zorlanıyor yatağında bile doğrulmakta güçlük çekiyordu. Bakıcı artık her durumuna müdahale etmek zorunda kalıyordu.

Remzi bey bakıcısına bir kez daha seslendi gelen giden var mı diye öğrenmek için ama aldığı cevap hep aynı cevap oluyordu.

Ne gelen nede giden vardı. Biricik oğlu iki gözünün nuru çok sevdiği Ömer’i onu hala görmeye gelmemişti.

Remzi bey artık yatağına boylu boyuna uzandı. Bildiği duaları okuyor günahlarının affı için dua ediyor Allah’a yalvarıyordu ..

Gittikçe nefes almakta zorlanmaya başladı. Dudakları kuruyor etrafındaki insanları göremiyor sesleri duymuyordu. Son nefesini teslim ederken yıllar önce vefat eden eşi yanında yoktu ama en önemlisi biricik oğlu herşeyi tek dünyası yaşama umutu sevgili ömeri yanında yoktu..

Birden telaş bağrışmalar arasında kapı zili çaldı, tekrar çaldı bakıcı kapıya koştu, kapıyı açtı karşısında tanımadığı uzunboylu yakışıklı bakılırsa zengin kıyafetli biri vardı üzgün haliyle sordu :
-Buyurun birini mi bakmıştınız!... Karşısındaki adam gayet ciddi ve tok bir sesle
-Ben Ömer Eryılmaz telefonda aradığınız kişi yani Remzi Eryılmaz’ın oğluyum siz arayınca nedir diye merak edip geldim.. Deyince bakıcı üzgün bir sesle:

-Hoş geldiniz beyefendi babanız Remzi Eryılmaz son nefesine kadar sürekli sizin adınızı sayıkladı ama maalesef görmek nasip olmadı!...



Yorumlar


Bu blogdaki popüler yayınlar

Doğum sancısı

Bir Corona hikayesi

Mucize bu olsa gerek