Gün doğumu
Alnımın
ortasına gelen sert yumruk darbesi ile ne oluyoruz demeye kalmadı, yere
yuvarlandım. Yıldızlar gözümün önünden uçuşmaya başladı. Kulaklarıma
sanki çok uzaklardan bağırışma sesleri geliyordu kendimi kaybetmiştim...
Gecenin yarısında başlayan ve hiç ara vermeden sabaha kadar süren hatta sabahtan beri de devam eden yağmur evden çıkmamı hayli geciktirdi. Saatlerdir bekliyorum mübarek yağmur ne durdu nede duracağı var. Şemsiyemi elime alıp açtım başıma tutarak evden çıktım. Dürüst bir insan sözünden belli olur derdi rahmetli babam.
Bende dürüst olduğuma inanıyor ve bunu üstüne basa basa söylüyorsam sözümde durmalıyım yoksa yalancı durumuna düşerim...
Gecenin yarısında başlayan ve hiç ara vermeden sabaha kadar süren hatta sabahtan beri de devam eden yağmur evden çıkmamı hayli geciktirdi. Saatlerdir bekliyorum mübarek yağmur ne durdu nede duracağı var. Şemsiyemi elime alıp açtım başıma tutarak evden çıktım. Dürüst bir insan sözünden belli olur derdi rahmetli babam.
Bende dürüst olduğuma inanıyor ve bunu üstüne basa basa söylüyorsam sözümde durmalıyım yoksa yalancı durumuna düşerim...
Hızlı
adımlarla evden uzaklaştım şartlar ne olursa olsun arkadaşımla konuştuğum
randevu yerine saatinde varmalıydım.
Yolda giderken
gelip geçen bir kaç taksiye işaret ettim ama böyle havalarda boş taksi bulmak
çok zor, hem bu gibi durumlar taksiciler için para kazanma yolunda can simidi
oluyor. İnsanlar yağmurdan ıslanmamak için taksi tutmayı tercih ediyor eh
haliyle boş taksi bulmak ta zorlaşıyor..
Saat onbeş
otuz sularında görüşmek için kararlaştırdığımız mekana geldim, içeri girdim, içeride
garip bir sessizlik vardı. Ama yorgunluktan pekte bunları dikkate alacak halde
değildim. Bir boş masa baktım ve ilk gördüğüm masaya oturdum. Garsonu çağırdım
bana sıcak bir çay getirmesini söyledim. Bu arada masa üzerinde duran gazete ve dergilere
göz gezdirmek için birini elime aldım ve incelemeye başladım. Her zamanki haberler
işte; falan yerde hırsızlık, falan sanatçı falan kişi ile falan yerde yakalandı, bu
yıl en büyük transferi hangi kulüp yaptı, falan futbolcu ne kadar transfer
parası alacak, bilmem hangi sanatçı dizi başına kaç lira kazanıyor, yok bilmem
evlendirme programlarında neler neler oldu, emeklilere büyük zam, Afrika’da bilmem
hangi kabilede nasıl gelenekler var, fasulyeyi nasıl pişirmeli...., gibi bir sürü
gereksiz konu ve bilgi, halbuki insanlar açlıktan ölüyor. Savaşlar, kıyımlar,
yoksulluk, sefalet, yok edilen doğal güzellikler, kıyılar, ormanlar, dünyada bozulan
doğal denge, buzulların erimesi,,, Tüm
bunlar insanlığın sonunu hızla hazırlarken insanlar sanki uyuşmuş gibi!... Kimsenin
umurunda değil, belki on yıl içerisinde büyük bir deprem ülkemizi bekliyor,
tedbir alınmazsa binlerce insan ölecek ama kimin umurunda!...
Merhabalar
diyen bir sesle irkildim. Dostum gelmişti. Elimdeki gazeteyi bir kenara bıraktım
tokalaşma ardından içecek teklifi hal hatır sormak derken ortama alıştım, artık
rahatlıkla görüşme konumuza geçebilirdik.
Görüşmemiz
uzun sürmüştü ama sonunda işi halletmiş ve tatlıya bağlamıştık kimsenin
diğerinde bir kırgınlığı ya da alacağı kalmamış helalleşerek masadan kalktık.
Üzerimden sanki büyük bir yük kalkmış, vücudum hafiflemiş gibi hissetmiştim
kendimi. O moralle sevinerek ayağa kalktım elimi uzatıp Allaha ısmarladık
dostum deyip eve gitmek üzere masadan ayrıldım…
Sabahtan beri durmadan yağan
yağmur da durmuş gün aydınlanmıştı. Artık arabaya binmeye gerek yoktu hem işimi
halletmenin verdiği moral, hem de havanın verdiği fırsatla eve doğru yürümeye
başladım.
Bugüne kadar
bu sokaktan defalarca gelip geçmiştim ama hiç dikkatimi çekmemişti. Bu sokak
sanki yıllar önce gelip yerleştiğim ülkenin değişik yerlerinden gelen yüzlerce
insanın gelip ev park kurduğu birbiriyle sıcacık komşuluk ilişkileri kurduğu
sokak değildi; o sımsıcak dostlukların yaşandığı aşkların yaşandığı hastaların
hep beraber hasta haneye taşındığı düğünlerin nişanların sünnetlerin hep
beraberce yapıldığı asker uğurlamalarının gece yarılarına kadar sürdüğü kah
gülerek kah kahkahalar atarak eğlendiğimiz küçük gecekonduların bahçesinde ki
dut ağaçlarının altında oturduğumuz sohbet ettiğimiz hal hatır sorduğumuz sokak
değildi sanki. O sokak gitmiş te onun yerine donuk suratların, farklı yüzlerin
geldiği kimsenin birbirini tanımadığı insanların telaş içinde bir oyana bir buyana
koşturduğu bir sokak gelmişti. O güzelim gecekonduların sıcacık evlerin yeşillikler
içindeki küçük çocukların sallandığı salıncakların sallandığı ağaç dalları ile kaplı bahçeleri kaybolmuş onun yerine
üst üste katların atıldığı koca koca binalar gelmiş. Geceleri sokağa çıkıp aya
yıldızlara bakar seyrederken artık gündüzleri yüksek binalardan güneşi göremez
hale geldik… Belki de iyi paralar kazandık belki de daha güzel daha geniş
evlerimiz oldu ama o güzel sıcacık küçük mutluluk dolu huzur dolu kömür
kokusunun salonlara sindiği soba boruları üzerine taktığımız mandallar üzerinde
çamaşırlarımızı kuruttuğumuz evlerimiz kayboldu biz farkında değiliz ama insanlığımız
da o evlerimizle beraber kayboldu sevgimiz hoşgörümüz mutluluğumuz sıcaklığımız
da kayboldu…
Kaybedilenler
acaba bir daha geri getirilebilir mi !...
Çok zor, çok!.. hayatta her şey para değil ki, her şey mal mülk değil ki,
insanı insan yapan mal mülk para olamaz; insanı insan yapan ahlakıdır kültürüdür
milli manevi değerleridir. Bizi Millet yapan geçmişten günümüze yaşattığımız
değerlerimizdir kültürümüzdür… Biz değerlerimizi kaybettikten sonra nasıl
aileyi mahalleyi komşuluğu dostlukları tekrar yaşatabilir tekrar eski samimi
haline getirebiliriz..
Kafamda bir
yığın soru hiçbirine sağlıklı bir cevap veremiyorum hiç birini çözemiyorum
keşke görmesem keşke duymasam keşke düşünmesem keşke keşke keşke bu keşkeler
hiç bitmek bilmiyor..
Ama şunu
düşünebiliyorum benim tek başıma bu sorunları çözmem yada bunları gündeme
getirmeme imkan yok fakat insan olarak ben önce kendimi düzeltebilirim..
Çevremdeki insanlara doğru bildiklerimi anlatır yanlışları söylersem en azından
bir kişi belki iki kişi kazanabilirim diye düşünüyorum… Hiç zaman kaybetmeden
işe başlamalıyım deyip ilk iş olarak eve gidince çocukları karşıma alıp onlara
kendi bildiğimce çevremdeki yanlışları anlatmaya başlıyorum..
Aradan geçen
günler yapılan gayretli çalışmalar sayesinde en azından çevremde bazı şeylerin
değişmeye başladığını gördüm. Bir gün komşumuzun annesi hastalanmış onu doktora
götürmek için yan apartmandan komşular yardıma gelmiş bir başka gün apartman
kapısında her gün oturup çekirdek yiyen ve çekirdek kabuklarını sokağa atıp
çevresini kirleten gençler yanların bir poşet alarak çekirdek kabuklarını bu
poşete koymaya sonra da en yakındaki çöp kutusuna atmaya başladılar. Bir gece
sokakta yüksek sesle müzik dinleyen gençleri uyarmaya çalışan mahalle halkı
zorlansa da sonunda isteğine kavuşmuştu. Bu benim toplumdaki çalışmamın ilk
olumlu karşılığı olmuştu. Bu gördüklerim bana mutluluk veriyordu .
Kendi kendime sordum; Bu toplum bu hale nasıl
geldi, bunun suçlusu kim? Öğretmenler mi? ailemi? çevremi? yoksa hepimiz mi suçluyuz!...
Bana göre hepimiz suçluyuz ama hepimiz bu hatalardan ders alıp yanlışları
doğruya çevirmek için gerekli iradeyi gösterirsek mutlaka ilerde olumlu sonuçlara
varacağız düşünceleri ile giderken karşımda iri yarı suratında acıma duygusu olmayan
insan azmanı diyebileceğim bir yüzle karşılaştım daha ne oluyor diyemeden yüzümün
tam ortasına şiddetli bir yumruk indi ben daha ne oluyor diyemeden kendisi
bağırarak;
- Be adam
yarım saattir korna çalıyorum arabada acil hasta var yolu kapatmışsın
geçemiyorum bela mısın deli misin nesin ha!... Nesin…
Adam belki de
haklıydı; ben derin düşüncelere dalmışım ama çevremde çok acil ihtiyacı olan
insanlar olabileceğini unutmuşum. Yediğim yumruk kendi eksikliğimi de yanlışımı da
yapmam gerekeni de bana unutamayacağım bir şekilde öğretmişti....
Yorumlar
Yorum Gönder